Dikiş makinesinin özel bir yeri vardır, benim yaşamımda. Annem hep dikiş makinesinin başındaydı. Elle çalıştırdığı, ayakla çalıştırdığı derken; annemle bütünleşti benim gözümde dikiş makineleri. Elimde olan kitapta okuduğum, dikiş makinesinin keşfi aldı beni o günlere götürdü. Çünkü annem artık dikiş makinesini hiç sevmiyor. Hatta nefret ediyor diyebilirim. Hiç dışarı dikmedi; ama biz ona yettik yakınları olarak.
Dikiş makinesinin keşfine, okuduğum kitapta şöyle değinilmiş;”Dikiş makinesinin yaratıcısı bu fikri bir ada yerlisini ucunda delik olan bir mızrakla hayal ederken geliştirdi. “Buradan hareket ederek internetten bilgi edinmek istedim. Fakat sayfalar arasında dolaşmak istemedi canım. İlk açtığım sayfada; “Dikiş makinesinin icadının tarihçesi, gerçekten tam anlamıyla trajiktir. İlk dikiş makinesi Thomas Saint adında bir İngiliz tarafından icat edilmiştir. “ diye başlıyor ve gerçekten bir sürü trajik olayı sıralıyor. Ne yazık ki, benim kitaptan aldığım ayrıntıya hiç değinilmemiş. O yüzden sadece bir değinip geçmiş olalım.
Gelelim kapı kollarına… Sabah bahçede uğraştım ve üstümü değiştirmek için içeri girdim. Fakat kıyafetlerimi asacak yer bulamadığımda, kapı kollarını kullandım. Bu beni yine çocukluğuma götürdü. Dişlerimiz iyice sallanmaya başladığında, büyüklerimize çekmesi için izin vermediğimizde; onlar da bize kapı koluna ip bağlayıp öyle dişlerimizi çekmeyi önerirlerdi. Benim de denemişliğim var.
Anlayacağınız dikiş makinesi, kapı kolu bahane. Ben çocukluğumu çok özledim. O yıllar hep bana sıcak gelmiştir. Bu günlerde de grip oldum ve hasta olunca daha çok şefkate ihtiyaç duyuyorum. Kısacası; benim tıpkı bir çocuk gibi şımartılmaya ve ilgiye ihtiyacım var. Şefkatin ve sıcaklığın elleri olur musunuz benim için? Teşekkür ederim!