Esneklik denince çocukluk anımda aklıma, gözleri iri iri açılmış ve ebeveynleri gelinceye kadar sarıldığı ağacı sıkı sıkı sarıp sarmalayan o küçük kız çocuğu gelir. Öyle olunca esnekliği akışa bırakmaktır diye algılayarak korkarım. Ya alıp yaşam da beni sürükleyip önüne katarsa ya tutunacak bir ağaç da bulamazsam ya kimse gelip beni kurtarmazsa...

Bu liste uzar gider. Çünkü ben o gün için çok sevdiğim, beni önüne katıp sürüklemesinden hoşlandığım rüzgârın hoşlanmadığım, oldukça sert bir yüzüyle karşılaşmış ve donup kalmıştım ayaklarım yerden kesilince. Tıpkı hayat hikâyesini paylaşan Helen Keller’in “Her Şey Su İle Başladı “ kitabında bahsettiği gibi. Sayfa 31, bölüm 5 açıp okumak isteyenlere bir not düşmüş olalım. O kadar güzel anlatmış ki doğanın içindeki çelişkiyi ve bayıldığımız doğanın da her zaman iyi huylu olmadığını. Devamında bir seçim hakkımızın da olduğuna dair çok güzel bir yaşanmışlık aktararak sonlandırmış anısını. Çok özdeşleştiğim bir paragrafı alıntılamadan duramayacağım:

“Aniden hava değişti ve güneş sıcaklığını yitirdi. Gökyüzünün siyah olduğunu biliyordum çünkü benim için bildiğim tek ışık olan sıcaklık atmosferden yitmişti. Topraktan garip bir koku yükseldi. Bunun fırtınadan önceki koku olduğunu biliyordum, kalbim adsız bir korku ile sıkıştı. Kendimi yapayalnız hissettim. Dostlarımdan ve ayağımın altındaki topraktan koparılmıştım. Bilinmezlik beni sarmaladı. Hiç kıpırdamadan beklemeye başladım; içimi titreten bir çaresizlik hissi ile kalakalmıştım. Öğretmenimin gelmesini istiyordum ama her şeyden önce o ağaçtan inmek istiyordum. “

İşte seçim şansı burada devreye giriyor bana göre, yani yaşadıklarımızı nasıl yorumlayacağımız ve üzerine nasıl hareket edeceğimiz tamamen bize kalmış. Bu görüşümü destekleyecek Robert Moss’un “Aktif Rüya Görme“ kitabından bir alıntıyla devam ediyorum yazıma:

“İnsan tüm yaratılmışlar arasında en şanslı olandır,” demiş Rönesans döneminde yaşayan büyük hümanist Giovanni Pico della Mirandola, çünkü Tanrı onu “belirsiz ve sıradan yapılı bir varlık” yapmış ve ona şöyle demişti:

        Âdem, biz sana ne yaşamak için sabit bir yer, sana özel bir şekil ne de sadece senin olan herhangi bir görev verdik. Arzularına ve kararlarına göre seçip yaşayacağın herhangi bir yere, bir şekle ve işlevlere sahip olacaksın. Diğer tüm şeylerin, kanunlarımız tarafından sınırlandırılmış ve saptanmış olan kısıtlı ve sabit bir yapısı vardır. Sen, hiçbir sınırlama ve kısıtlama olmadan, kendi doğanın kısıtlamalarını ve sınırlarını seçebilirsin.

        Seni dünyanın merkezine koyduk ki dünyadaki diğer her şeyi araştırabilesin. Seni ne cennet ne de dünya malzemesinden, ne ölümlü ne de ölümsüz olarak yaptık ki kendini, hür seçim ve asalet ile seçtiğin herhangi bir şekilde biçimlendirebilirsin. Sana kendini daha düşük yaşam şekillerine, çirkin yaratıklara indirgeme gücü bahşedilmiştir ve sana, anlayış ve muhakemenin kapsamında olan, daha yüksek formlara, ilahi olana doğma gücü bahşedilmiştir.

Eh bu kadar alıntı yeter artık. Lafı daha fazla uzatmama gerek yok. Bana esnek davranmam gerektiğiyle ilgili geri bildirimleri olan kişileri doğrulamak adına çok çaba sarf ediyorum. Bu da benim seçimim. Kolaylıkla ve hafiflikle esnek olabilmeye niyet ediyorum. İşte bu yüzden uzun uzadıya sosyal medyada yayınlamak amacıyla yazdığım, fakat sonradan vazgeçtiğim postumu burada yazarak en azından biraz kurallarımın dışına çıkıp esneyebildiğimi kendime kanıtlamış olayım. Orijinali şöyleydi postumun:

“İnsan kısmı misafirhane,

Her sabah yeni birisi gelir.

Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik,

Aniden farkına varmak bir şeyin,

Hepsi beklenmedik misafir.

Mevlâna’ ya ait bu dizelerde bahsedildiği gibi, gönlüm o kadar misafirperver değil ama ben de bilirim geleni ağırlayabilmeyi. İşte bak çıktı geldi Gupse ve köpeği Şanslı, yol arkadaşları Zeytin’le birlikte. Ne iyi ettiler geldiler! Onlarla bir yola çıkmaya niyet ettik, masallar dünyasına açılalım dedik. Yol nereye evrilir henüz görülür değil. Fakat niyeti bilirim ben çocuklukta oruç tutarken. Sabah gözüm yemezdi bazen sağlama alırdım öğlene doğru niyet ederdim, çünkü niyetten dönmenin doğru olmadığı söylenirdi. Bu ürkütürdü beni. Şimdi de ürküyorum çıktığım yolda. Fakat görüyorsunuz yalnız değilim. Çocukluk ve oruçtan açılmışken söz, davulcudan korktuğumu da belirtmeliyim. Koskoca kızken bir gece sahurda babamın kucağındaki küçük kız görüntüsünde para uzatmıştım onlara. Olur, mu demeyin. Nasıl dolaşılır yoksa develer ve cüceler dünyasında. Silme, bozma ve genellemeyle zaten yaşadığımız her şey masalımsı bir tatta. Öyleyse gelin çıkalım birlikte bu yola, eşlik etsin hepimize o sihirli dünya. Gupse, Şanslı, Zeytin nelerden bahsedecek ola, kulak verelim onlara. Teşekkürler.

Cats-9