Zor günler geçiriyorum ve hepimizin de zorlandığının farkındayım. Sadece başkalarının sözcüsü gibi davranmamak adına kendi adıma konuşmayı yeğliyorum. Bu yazım da o doğrultuda yazılacak ve ben yargılanmaktan korkuyorum. Çünkü çoğu zaman benim de yaptığım gibi dışarıya faturayı kesmek kolay yol. O çukura düşmemek için yine çoğu zaman kendini dövmeye dönüşen bir yapamadıklarıma odaklanmam söz konusu. Her geçen gün dengeye geliyorum şükürler olsun!

Diyelim ve sadede gelelim diyeceğim ammaaa...

Gelin öncelikle bu kadar ‘çoğu zaman’ın altı çizildiğine göre,  söze ‘zaman‘sözcüğünü yeni bir bakış açısıyla sunan alıntıyı yapmakla başlayayım. Sonra benim yine çoğu zaman ‘sosyetik dertler‘ olarak nitelendirilen dertlerime sıra gelsin.

Gelsin o zaman alıntı:

“İlk yarısını tamamlamak üzere olduğumuz 2024 senesinin çok önemli bir özelliği var. Bu yıl ile birlikte, Çin astrolojisi ve Feng Shui’de kullandığımız zaman döngüsüne göre 20 yıllık yepyeni bir döneme girdik. ”9. periyot “ olarak geçen bu yeni döngü, önümüzdeki 20 senede pek çok büyük ve güçlü değişime şahitlik edeceğimizi söylüyor.”

Yazı akıp gidiyor tabii... Döngünün son halkası olan 9. Periyot ‘ateş‘ dönemidir diyor.

“Bu bakış açısıyla; yaşamın sürekli devam eden, birbirini takip eden sonsuz döngüleri, zaman üzerine düşünmeye sevk ediyor bizleri. Peki, zaman nedir?

Michael Ende’nin nefis bir modern zaman eleştirisi olan kitabı “Momo” da, zaman hırsızları ile mücadele eden Momo karakterinin bu soruya harika bir cevabı var: “Zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”

Sanırım zamanı anlama çabamızla hayatı anlama çabamız birbiri ile paralel ilerliyor. Ve belki de bu nedenle, ihtiyaç anında hepimizin dönüp baktığı ve durup dinlediği tek yer hep aynı: Kalbimiz!”

İşte bu alıntıdan yola çıkarak ben de dönüp yüreğime baktım ki yangın yeri. İçim yanıyor dışım yanıyor derken boğuldum kaldım. Hemen yardım aramaya başladım. Kan tahlillerimde de bazı düşüklükler üzerine şifa aldığım ve astroloji haritam üzerinden yönlendirmelerine güvendiğim profesyonelimden randevu aldım. Tam da Kova burcunda ( aynı zamanda kendileri benim burcum olurlar ) gelişen dolunay oldukça etkiledi beni. Seanstan çıktığımda dışsal yangının kokusu ve külleri üzerimdeydi. Çünkü adres Karşıyaka olduğu için burnumuzun dibine kadar gelmişti gerçeğin ta kendisi.

O hasta halimle aklımdan geçen ilk şey o yangın yerine ulaşma isteği oldu. Sonra delirme bir de oralarda ayılıp bayılacaksın insanlar seninle mi uğraşsın dedim, durdurdum kendimi. Hayvanlar ile ilgili son zamanlarda artık nötr kalıp alanımdakilere yapabileceğimin en iyisiyle katkı koymaya o kadar odaklıyım ki; şükürler olsun yalnızca bugün için o noktada da kalabiliyorum. Fakat iç dünyam öyle değil tabii. Geçenlerde meditasyon yaparken kendimi alev alev yanarken gördüm. Hani medyada protesto için kendini yakan insanlar olurdu ya, onun gibi öylesine öfke ve kızgınlıkla doluyum ki kendimi yakıyordum. Hemen banyoya girip dışsal da olsa biraz soğuk suyla sakinleştirdim kendimi.

Çok da detaylandırıp canımı sıkmak istemiyorum. Değişik yerlerden kırpıp aldığım sözlerin aracılığıyla hislerimi paylaşmak en iyisi sanırım. Yoksa çok affedersiniz kendi b.kumda boğulacağım. Maksadımı aşan sözler için de diyorum ki affola!

Mevlânâ:

“Satranç tahtası üzerinde yeni yollar bulmaya çalışma

Sana ‘şah mat‘ dendiğinde kulak ver. “

“Kendimizi artık bir kurban olarak değil, şarapnel yarası almış bir fatih olarak görürüz. Öykümüz göz önüne alındığında bu hiç de fena bir başlık sayılmaz.”

“Medusa’nın sembolü için insanları olumsuzluklardan koruduğu, gücü ve dengeyi sembolize ettiği de söyleniyor.” (Bu alıntı özellikle kova burcundaki dolunay için.)

“Güven, ölmüş bir ayı gibi yeniden dirilemeyecek biçimde son bulmak zorunda değildir. Tıpkı kış uykusuna yatmış bir ayı gibi, doğru zaman ve koşullar bir araya geldiğinde yeniden canlanacak şekilde sonlanabilir.”

Teşekkürler...