Arapçada “kavmiyye, unsuriyye ve asabiyye”, Batı dillerinde Latince asıllı “racisme, racialisme, racism veya rassismus” olarak ifade edilmektedir.

Irkçılığın karşılığı olan bu terimler ırkın, insanın özelliklerinin ve kapasitesinin temel belirleyicisi olduğu ve ırkî özelliklerin, bir ırkın diğer ırklara göre daha üstün olduğu inancını ifade etmektedir.[1]

Başka bir ifade ile “Irkçılık” statü, değer farkı, soy-sop üstünlüğü gütmek anlamında bir kavramdır. Bir halkın, bir grup insanın başka halk ya da insanlardan farklı olmakla kalmayıp diğerlerinden biyolojik ve genetik özellikleri sebebiyle her yönden üstün olduğu iddiası ve ilkesi olarak tanımlanmaktadır.[2] Irkçılara göre bu üstünlük biyolojik olarak atalardan miras şeklinde tevarüs ermiştir. Irkçılık aynı zamanda değer farkı, soy-sop üstünlüğü güden bir ideolojidir.

Irkçılar kendilerinin diğer insanlara göre asil ve sıra dışı olup doğuştan bir üstünlüğe sahip olduklarını iddia ederler. Irklarını milliyetlerini, kavim ve kabilelerini adeta kutsayarak kendi ırkından olmayanları aşağılayarak hakir görürler. Tarihi süreç içerisinde ırkçılarda bu anlayış hiç değişmeden günümüze kadar gelmiş ve halen de devam etmektedir. Kendi ırkları özel bir ırk olup aynı zamanda üstün ırktır.

Irkçılığın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir.

Kavmiyetçilik, insanlığın öteden beri zihninde barındırdığı potansiyel bir güçtür. Kavmiyetçiliğin, uygulama fırsatını bulduğunda nasıl bir vahşet ve sapkınlık hâli olduğu, tarihin çeşitli dönemlerindeki örnekleriyle sabittir.[3]

Ancak modern dünyada ırkçılık ilk defa Yahudi Charles Darwin (1809-1881) ırkçılığı felsefi ve kendince bilimsel bir şekilde ele almış, tüm canlılar gibi insanların da tarihi tekâmül seyri boyunca bir hayat mücadelesi içinde olduğunu söylemiştir.

Fransız düşünürlerinden Boulainvilliers ve Buffone gibi ırkçı fikirleri ortaya atan filozoflar tarafından sistematik bir şekilde iddia edilmiştir. Daha sonra Kont Joseph Gubineau (1816-1882) adlı eserinde[4]

  • Beyaz ırkın aklı ve dürüstlüğü,
  • Sarı ırkın fayda, düzen ve orta yolu,
  • Siyah ırkın ise hırsı, lirik ve artistik yetenekleri temsil ettiğini ileri sürmüş ve Nordik (kuzeyli-beyaz) ırkı insanlığın en üstün ırkı olduğunu iddia etmiştir.

Houston Stewart Chamberlain (1855-1927), ise Aryan ve Töton ırkının üstünlüğünü savunmuştur.[5]

Modern Batı’da ırkçı teoriler üç farklı iddia sebebiyle birbirinden ayrılmaktadır.

  1. Bir iddiaya göre insan türü biyolojik olarak farklı gruplardan oluşmaktadır; irsiyet, tevarüs edilmiş yetenek ve eğilimlerin açıklanmasını mümkün kılan bir faktördür.
  2. İkinci görüşte grup özelliklerinin kanla geçtiği ileri sürülür.
  3. Bir diğer görüş ırkçılığın teorisyenlerince ortaya atılmış olup bazı insan gruplarının diğerlerinden fizikî, zihnî ve manevi açıdan üstün olduğunu iddia eder.[6]

Modern dönemde ırkçılık anlayışı ve uygulamaları sömürü sistemlerinin bir yöntemi şeklinde ulus devletler tarafından uygulanmaktadır.

Irkı, kabilesi, kökeni, soyu ile övünme gibi insanlık dışı durumlar İslam dininin kesin bir biçimde kabul etmeyip yasakladığı şeytani bir bilincin tezahürüdür. Vahiyle insanın tek bir nefisten yaratıldığı ve bütün insanlığın atasının bir olduğu belirtildiği halde kavmiyet fikri “milliyet” oltasıyla insanlığa sunulmakta ve bütün bir insanlığı zehirlemektedir.

Her ne kadar başlangıçta faşizm ile ırkçılık arasında birebir ilişki söz konusu değilse de bugün çeşitli Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan “yeni faşizm” hareketlerinin hepsi ırkçılığı vazgeçilmez bir ilke olarak ideolojilerine katmıştır. Avrupa’da bu tür grupların üzerinde birleştikleri en önemli konu yabancı düşmanlığıdır. Eski Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Bosna-Hersek’te ve Kosova’da Müslüman Boşnakları ve Arnavutları hedef alan etnik arındırma eyleminin de temelinde ırkçılık yatmaktadır.[7]

On dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda Avrupa’da ortaya çıkan aşırı milliyetçilik ve ırkçılık düşünceleri ne yazık ki zamanla İslâm dünyasına da yansımıştır. Ümmet bilinciyle yaşayan milletler arasında genel olarak ırkçılık ve kavmiyetçiliğin ne olduğu bilinmezken Batılı devletlerin İslâm dünyasına, özellikle Osmanlılara yönelik politikalarında görülen değişikliklerden sonra Arnavutlar, Araplar, Türkler ve Kürtler arasında müstakbel sürtüşmelere zemin hazırlamak üzere kavmiyet ayırımına dayalı ideolojiler yayılmaya başlamıştır.[8]

Özet olarak Irkçılık, insanlar arasında nesil, renk, dil, milliyet taassubuna girilerek birilerini “kendinden ve başkalarından üstün” görmek; ya da “başkasından ve kendinden aşağı” kabul etmek gibi herhangi bir ahlak, akıl ve mantık temeline dayanmayan bir fikrî sapkınlıktır. Bu şeytanî duygu ve ideoloji, insanlar arasında zulüm ve düşmanlığı doğuracak duygulara, insanların birbirlerine karşı üstünlük taslama ve nefret duymalarına sebep olur. Sonuçta insanları kendinden olan ve yabancı olan diye iki kısma ayırır. Kendinden olana sevgi, yakınlık ve yardımlaşma; yabancıya da nefret, husumet, aşağılama, hatta zulüm ve işkence gibi insanlık dışı kötü tutum ve muameleye sebep olur. Hatta bir kavim, kendi varlığını ve geleceğini bir başka kavmi imha ve dolayısıyla yokluğu üzerine inşa etmeye kadar gidebilir, gitmiştir. Mesela ıırk taassubu konusunda ileri bir düzeyde yer alan Yahudiler, İsrailoğullarını Allah’ın seçkin kulları kabul etmiştir. “Hinduların kast sistemini bu ayırım döllendirmiştir. Bu yüzden Brahmanların üstünlüğü kurulmuş, yüksek tabakadan olanlar karşısında diğer bütün insanlar aşağı ve pis kabul edilmiştir ve paryalar zillet ve rezaletin çukurlarına atılmışlardır.”[9]

Bunun gibi Afrika ve Amerika’da siyah beyaz ayırımı da zülüm ve işkencenin en dehşetlisini tarih sayfasına taşımıştır. Güçlü milletler zayıf olanlar üzerinde hâkimiyet kurarak kendinden saymadıkları ırkların can, mal ve namuslarını kendilerine mubah görmüşler; onları kültürel olarak asimile etmek suretiyle tarih sahnesinden silme girişiminde bulunmuş, direnenleri de soy kırımından geçirmişlerdir. Nazi Almanya’sında Germen ırkının üstünlüğü düşüncesinin II. Dünya Savaşı’nda ulaştığı vahşetin bütün boyutlarını gözler önüne sermiştir.[10]

Türkiye’de sekülerizm ve kavmiyetçi bir anlayışla yirminci yüzyılın başından itibaren tehcir, tebdil, inkâr ve asimilasyon metotlarıyla ırkçı bir anlayışın hâkimiyeti görülmüştür. Bu anlayış halen büyük ölçüde devam etmektedir.

Konu hakkında yakında yayımlanacak olan “İslam’a Göre Irkçılık, Milliyetçilik” adlı kitabımda daha detaylı bilgiler örnekleriyle verilmektedir.

 

[1] Webster’s Ninth New Collegiate Dictionary, s. 969

[2] Ramazan Yazçiçek, Milli Din Arayışı ve Türk Müslümanlığı, S.13 Ekin yayınları, 2008 İstanbul

[3] Kemal Erol, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 7 Sayı: 32

[4] Arthur de Gobineau oldu. Gobineau, Essai sur l’inégalité des races humaines (I-IV, Paris 1853-1855)

[5] Houston Stewart Chamberlain, adlı eserinde benzeri bir yaklaşım sergileyerek Aryan ve Töton ırkının üstünlüğünü savundu

[6] R. Şentürk, Kadir Canatan, TDV. İslam Ansiklopedisi, 19. Cilt S. 124 (The Encyclopedia of Philosophy, VII, 58-59)

[7] R. Şentürk, Kadir Canatan, a.g.e.

[8] R. Şentürk, Kadir Canatan, a.g.e.

[9] Tefhimmu’l Ku’an, C.5, İnsan Yayınları, İstanbul, s. 458-462.

[10] Kemal Erol, a.g.m.