İsrail'in Ortadoğu’daki kan dökücülüğünü ve işgalciliğini, yıllarca dünya ile birlikte seyreden bir ülkeydi Köristan. Batı dünyasının Ortadoğu’daki kan dökücülük ve işgalciliği karşısında İnsan Hakları savunucularının gıkı çıkmıyordu. Dünyanın patronluğunu yapma sevdasındaki ABD’nin jandarması olan İsrail o yıllarda yalnızlık psikolojisi içerisinde iken Köristan ile ortak bir savunma iş birliği ve ortak askeri tatbikat anlaşması imzalamıştı.
Halbuki o güne kadar Birleşmiş Milletlerin göstermelik ve yaptırımsız olarak aldığı, İsrail’in işgal ettiği topraklardan derhal çekilmesi gerektiği ile ilgili kararları tereddütsüz imzalamıştı Köristan yöneticileri. Filistin’in bağımsız bir devlet olması gerektiğini de her defasında ifade etmişti. Ne olmuştu da Müslürnan bir devlet olduğu halde terörist bir ülke ile bu anlaşmayı imzalamaya ihtiyaç duymuştu. Köristan’ın o günkü Cumhurbaşkanının Körfez Savaşında yaptığı gibi, bir koyup beş almayı mı planlamaktaydı. Yoksa izzet ve ikbalin, şeref ve haysiyetin, kalkınma ve ilerlemenin Yahudi ve Hristiyanların yanında olduğunu mu hesaplıyordu?
Köristan’ın Müteveffa Cumhurbaşkanı da öyle sanmış ve saldırgan ABD’nin yanında yer alarak on binlerce masum Iraklı Müslümanın bombalar altında can vermesine sebep olurken, bu sayede izzet ve ikbal, şeref ve haysiyet, kalkınma ve ilerleme ummuş, ABD ve onun müttefiki olan İsrail'in ve Hristiyan Batı aleminin takdirini alacağını, böylece ekonominin düzeleceğini sanmıştı. Ama öyle olmadı. Körfez savaşından en zararlı çıkan ülke durumuna sokmuştu ülkesini. Köristan yöneticileri bunu bildikleri halde, bile bile Müslümanlara sırt çevirip İslam ülkeleri arasında yalnız kalmayı göze alarak Terörist İsrail’le bu anlaşma ve tatbikatlara girmekteydi. Böylece Ortadoğu’daki halkı Müslürnan olan ülkelerin büyük tepkisine neden olmakta, dini, tarihi ve kültürel bağları olan diğer Müslürnan ülkelerin indinde de kredisini kaybederek prestij fukarası durumuna düşmüştü.
Nitekim İslam ülkeleri zirve toplantılarında yalnız kaldığı için zirveyi erken terk etmek zorunda kalan Köristan yöneticileri, Hristiyan birliği olan Avrupa Birliğine de alınmayınca yapayalnızlık psikolojisi içerisinde İsrail’le yapılan anlaşmaları tatbikata geçirerek, Ortadoğu’daki İslam ülkelerine göz dağı vermek üzere Doğu Akdeniz’in sularını ısıtıcı tatbikatlara giriyordu. Böylece de Köristan’ın tarihi yanılgısı devam ediyordu.
Kurulduğundan bugüne kadar batıya yaranmak uğruna devamlı olarak Müslürnan halkların yanında yer almayı denememiş, hep ABD ve diğer Batı aleminin güdümünde kalmış, ancak her defasında da Batı’dan tekme tokat yemiş, Batı’nın kapıları hep yüzüne kapatılmıştı. İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülkeydi Köristan. Cezayir’in bağımsızlığını en son tanıyan ülkeydi aynı zamanda.
Halkının tamamı da Müslümandı. Ama laiklik uğruna yıllarca İslam ülkelerinin toplantılarına laiklik gerekçesi ile sadece gözlemci olarak katılmıştı.
Büyük bir imparatorluğun bakiyesiydi fakat; İsrial'in “arz-ı mevud” ideali ile yaptığı ve meclisinin duvarında bulunan haritada Köristan toprakları “Büyük İsrail” haritası içerisinde gösterilmekteydi. Acayip bir ülkeydi Köristan.
(*) Kelimenin aslı "Gorıstan" olup mezarlık anlamındadır.