Sabahları genellikle dinginimdir. Bu sabah da öyleydim; hemen güzel bir kahvaltı hazırladım ve simit almaya gittim. Simitçinin kapısında; mendil satmak bahanesiyle dilenen, zaman zaman gördüğüm çocuklardan biri.
Çocuk zaten kendini unutturmayacak bir yüze de sahip. Yarık dudak mı diyorlar ya da başka bir şey mi, bilemeyeceğim. Dudak ve burun yerine oturtulmuş acayip bir görüntüye sahip. Dikkatli bakmaya yüreğim hiçbir zaman elvermedi zaten. O yüzden yine başımı çevirdim, dükkâna girdim. Huzursuzum. Çıkışta diğer tarafa geçti, belki daha iyi görünürüm diye. Yine başımı çevirdim ve yoluma devam ettim, içimde bir sürü sorgulamalarla.
İleride genç bir kızla karşılaştım. Ben, onu endamından dolayı çok uzaktan fark etmiştim bile. Yanına yaklaştıkça baktım ki, bebek gibi de yüzü var. Bir ara göz göze geldik ve tam yanından geçerken öyle bir gözlerini devirerek başını öbür yana çevirdi ki… Benim anlatmaya gücüm yetmiyor şu an.
Sonra bir gün önce saplantıya girip zihnimde soru- cevap şeklinde konuştuğum kişi geldi aklıma. Nasıl da yorgun düşmüştüm kendi kendime konuşmaktan. Hatta bir ara küsmeye vardırmıştım işi. Sonra da vazgeçmiştim. Zihnimdeki konuşmaya son noktayı koyan da şu cümle olmuştu; “ Küsmeye bile gücüm yok! “
Evet, aynen öyle oldu yine. O kadar duygu iniş- çıkışı yaşadım sabah sabah; kahvaltıya oturduğumda yemeye bile gücüm kalmamıştı.
Yalnız bir şeyi belirtmeden geçemeyeceğim. Bahsettiğim güçsüzlük; umursamazlık anlamına gelebilecek bir boş vermişlik değil içimde yerini bulan.Sadece yapılacak bir şey kalmadığının, bazen huzuru da peşin sıra getiren bir teslimiyet durumudur.Tamam, benden bu kadar demenin bir yoludur kendi kendime.
Ne yaparsınız, benim derdim benimle. İdare edin artık aranızda beni de. Teşekkürler.