Akşamları bir sevgiliye koşar gibi yatağa koşmak, sabahları da aman tadı kaçmasın diye yatakta yorumlayarak rüyayı kapatıp günü açmak çok güzel bir eylem benim için. İki üç kere böyle açıp kapattığım rüyalarla ilgili dönemlerim oldu. Ne yazık ki korkup kapattım rüya kapımı. Fakat yalnızca bugün için korkumun üzerine gidip bu kapıyı açık tutmak istiyorum.
Korkum bana ait değil biliyorum. Böylesine evrensel bir korkuyu da tek başıma alıp sahiplenecek kadar benmerkezci davranmak istemiyorum. Zaman zaman böyle bir sanrıya kapılsam da biliyorum ki çok şükür dünya benim etrafımda dönmüyor.
Sadece bedenden oluşmadığımızı biliyorum. Biliyorum bilmesine de bedensiz ruhlarla temas etmek korkutuyor beni. Hâlbuki şu an bedenli olan benim. Ayrıca onlar yani bedensiz ruhlar bize çocukken öğretildiği gibi zarar vermek için gelmezlermiş. Zarar görürüm inancının etkisinde kalıyor olsam da onların yardım etmek ya da yardıma ihtiyaçları olduğu zaman temasa geçtikleri bilgisine de sahip çıkmak istiyorum.
Geçmiş deneyimleri bohçalayıp bir kenara koyuyorum şimdilik. Son günlerin deneyimlerinden yola çıkıp biraz kendimi paylaşmak niyetindeyim. Pandemi ile birlikte düzenli rüya günlüğü tutuyorum. Bireysel çalışmalar alıyorum, atölyelere katılıyorum derken kendi üzerimde çalışmaya devam ediyorum.
Bunca çaba içerisinde bedensiz ruhlarla farkındalıklı bir şekilde temasım olmadı. Korktuğum sürece uzak duracakları bilgisine güveniyordum. Korktuğumdan da çok emindim. Keratalar çok muzip davranabiliyorlar bu yüzden.
Lafı daha fazla uzatmayayım. İki gece uyandırılma olayından bahsediyorum. Hatta bir gece iki kere uyandırıldım. İlk uyandırılmam ilginçti. Korktuğum için olsa gerek İrene sandırdı bana kendisini. İrene benim köpeğim. Geceleri ayrı odalarda yatarız İrene ile. Şükürler olsun İrene kapı açmayı da bilmez Argos (ölen köpeğimiz) gibi. Yani benim yanıma ulaşabilmesi için iki tane kapıyı açması gerekiyor. Fakat İrene’nin ve ıslak burnunun teması o kadar netti ki kendimden şüpheye düşüp el yordamıyla İrene’yi aradım yatağın etrafında. Yoktu tabii.
İrene, cadı kızım! Rüyalarımda bile onunla maceradan maceraya koşarız. Onunla yol yürümeyi seviyorum her iki âlemde de. Yolumuz açık ve aydınlık olsun. Neyse konuyu dağıtmayayım.
O gece yeni bir rüya niyetiyle yatmıştım ve gönülden yardım istemiştim Yüksek Gücümden. Çünkü çok canımı yakıyordu dile getirdiğim şeyler. Niyetim şöyleydi:
“Beni sabote eden suçluluk duygusundan, kendi üzerimde kurduğum baskıdan, öfkeden özgürlük gibi temaları şifalandırmaya niyet ediyorum. Teşekkürler.”
Rüyamla yanıt çok net geldi ve devam da ediyor. Uykuda ve uyanık yaşadığım durum ve olaylarda eş zamanlılık sürüyor. Öyle benim beklediğim gibi tek ve mutlak yanıt yok yani. Yaşam ve rüyalarım devam ediyor. Onlar sürdükçe de el birliği ile acılar azalıyor. Hani düşlerinizin peşine koşun denilir genelde gençlere; çünkü fiziksel güç azaldıkça düşler biraz uzağa düşüyor gibi. Fakat rüyalarda öyle bir güç gerekmediği için ben de rüyalarım peşinden koşuyorum.
Bu, düşüncelerimin ve duygularımın da izini sürmemi kolaylaştırıyor. Rotadan uzaklaştığım zaman bir sinyal geliyor rüyalarımdan, hemen dikkate alıyorum. Çok zengin bir dünya. Hem beni bu dünya öbür dünya gibi bir ayrımdan çıkardığı gibi ruhuma tüm içimdeki ikiliklerle uyum içinde akabilme umudu da aşılıyor. Yarın 31 Temmuz. Rahmetli oğlumu doğurduğum gün. Bedenlendi, o bedeni bıraktı derken nasıl şekil değiştirdiğimize dair bir sürü bilgi ile yan yana yürümek her zaman kolay olmuyor. Canım yanıyor.
Onun için diyorum ki;
“Rüyalarımın peşinden koşmaya devam ediyorum. İrene’ye de yanımda koştuğu için kocaman sarılıyorum. Cadı kızım iyi ki yanımdasın!”