Dün sabah yürüyüşte anılarıma seslendim: “ Yalnızlığıma misafir olur musunuz? “ diye.
Sağ olsunlar onlar da beni kırmadı ve alayı döküldü, çıktı geldi belleğime.
Dürüstçe paylaşmam gerekirse hepsinin içinde başköşeye oturttuğum anılarım, çocukluk anılarım oldu her zamanki gibi yine.
Sizi bilmem ama benim çocukluğumda “ misafir odaları “ vardı; özel misafirler ve ancak temizlik için kapıları açılan. Bizim evimizde de vardı. Bizimkinde oturma grubu olarak; vişneçürüğü renginde kocaman kocaman koltuklar doldururdu küçücük odayı. Oturduğumda içine gömüldüğüm ve üstelik yumuşacık kumaşına dokunduğumda büyük haz duyduğum koltuklardı.
Yetişme çağımdayım. O, özel misafirlerden biri olan arkadaşlarımdan biri bize yatılı misafir olarak geldi. Annem ona misafir odasında yer yatağı yaptı ve o oda gidinceye kadar arkadaşıma ait oldu. Böylece fırsat bu fırsat diyerek keyfini çıkardık odanın. Ta ki, o çirkin olay gerçekleşinceye kadar.
Yeni yeni sigara içmeye başlamıştık. Henüz paket taşımadığım dönemler yani. Babamın sigara paketlerinden otlanıyorum henüz. Yine öyle yaptım. Arkadaşımla babamın paketinden arakladığım sigaraları, o güzelim koltuklara kurularak tüttürdük. Fakat nasıl olduysa benim sigaramdan bir parça koltuğun koluna ( en göz önündeki kısım, anlayacağınız gizlenecek bir yer değil ) düşer düşmez simsiyah bir delik oluşuverdi. Yaşadığım telaşı, üzüntüyü, korkuyu siz tahmin edin artık.
Geçmiş gün tam olarak hatırlamıyorum; suçu, ne de olsa misafir kızılmaz diye arkadaşımın üzerine mi attım, ya da çoğu zaman yaptığım gibi Donkişotluk yapıp doğruyu mu söyledim, bilemiyorum. Anımsadığım; olay sigara içmek olduğu için üstü kapaklandı yüz göz olmamak adına. Çünkü babaların duymaması gereken bu tür olaylar lafta da olsa ana- kız arasında sır olarak kalırdı, bir daha yapılmaması adına söz verilerek.
İşte, benim de anılarımda başköşeye oturttuğum; ara sıra tozlarını almak misali anımsamak ya da sizin gibi özel misafirlerimle paylaşmak adına kapısını açtığım, bir sürü misafir odalarım var. Her zaman beklerim efendim!