Ne güzel, bazıları “ yaşamın şifresini “ bulduklarını söyleyip gayet kendilerinden emin inançlarını paylaşırlar. Üstelik bu inançlarını, tüm genele yayıp yaşamın genel kuralı haline getirmekten de hiçbir şüphe duymadan. Bayılırım o tip insanlara kafamın karışık olduğu anlarda. Tıpkı şu an olduğu gibi. Anlayacağınız kafam çok karışık. Öyle ki inanın şu an ne yazacağımı, nerden başlayacağımı bile bilmiyorum.
Sadece bende işlediğine çoğu zaman tanık olduğum bir ruhsal ilkeden yola çıkıyorum; dürüstlük.
Tabii, öncelikle kendine dürüstlüktür önemli olan. Bu da beni çok kendini dövmeye ve yargılamaya götürüyor çoğu zaman. Kendime biraz anlayışlı davranmak adına hep bir paylaşma ihtiyacı duyuyorum. Şimdi de bu ihtiyaçtan yola çıkarak, yazmaya isteksiz de olsam, oturdum klavyenin başına.
Dürüstlük dedik, öyleyse elimin altındaki “ Doğruluk “ adlı bir alıntıyı eklemenin tam yeri bana göre. İşte, ekliyorum:
“ Zalim bir vali vardı.
Bu vali bir gün adamlarını göndererek Hasan Basri Hazretleri’ ni yakalatmak istedi.
O da bir vakit ders verdiği Habib- i Acemi Hazretleri’ nin kulübesine saklandı.
Valinin adamları geldi ve hışımla:
“ Hasan Basri’ yi gördün mü? “ diye sordular.
O gayet sakin, “ Evet “ dedi.
“ Nerede? “
“ İşte şu kulübemde.”
Adamlar kulübeye daldı, fakat bir türlü Hasan Basri Hazretleri’ ni bulamadılar.
Dışarı çıkınca tehdit edip, “ Ya şeyh, niçin yalan söylüyorsun? “ dediler.
“Ben yalan söylemedim. Siz göremedinizse, benim suçum ne? “ dedi.
Tekrar girdiler, aradılar, fakat bulamadılar.
Onlar gidince, Hasan Basri Hazretleri:
“ Ey Habib! Biliyorum ki Rabbim senin hürmetine beni onlara göstermedi. Fakat yerimi niçin söyledin, hocalık hakkı yok mudur? “ dedi.
Hazreti Habib mahcup bir şekilde:
“ Ey üstadım! Sizi bulamamaları benim hürmetime değil, doğru söylediğimizdendir. Çünkü bilirsiniz ki, doğruların yardımcısı Allah’ tır. Eğer yalan söyleseydim, sizi de beni de götürürlerdi. “ dedi.
Evet, koruyucu ve kollayıcı olan Rabbim; ben bazen bunu unutup kendime işkence ediyorum. Fakat O’ nun mesajlarını da duymaya istekliyim.
Günlerdir tavan camında bir serçe yavrusu beni çok huzursuz ediyor. Erişemeyeceğim bir yerde olduğu için ve açıkçası serçelerin yaşamı hakkında da bilgi sahibi değilim, eyleme geçmedim. Fakat ben hep “ o ölecek, benden yardım istiyor ve ben bu konuda yetersiz kalıyorum “ gibi bir iç sesin esiri oldum. Bu sabah alt katta aynı gürültüyü hissedince koştum baktım; bir başka serçe. Camı tıklatıyor, tıpkı tavan camındaki serçe gibi. Yaklaşınca uçtu gitti. İşte bu; her şey yolunda! Akış içinde yaşamı izlemeye hazır olduğumda daha umutla başlayabiliyorum güne. Bu inançla yeni bir güne; “ Merhaba! “