Kendi üzerimde çalışmak hoşuma gidiyor. Hiç malzeme, ritüel, masraf gibi şeylerle uğraşmıyorsun. Yük getirmiyor insana. Kendinle baş başa kalıyorsun. Büyük özgürlük. Tabii süreci hızlandırmak istiyorsan- ki onsuz olmuyor- yardım alıyorsun. Bütün hepsi geri geliyor ve sana yük gelmeye başlıyor. Bırakıyorsun. Tekrar alıyorsun derken bu böyle sürüp gidiyor.Ne paradoks değil mi!?
Hele yaşım ilerledi, sürem kısalıyor deyip benim gibi iyice hızlanırsan hafifleyecek yükünü ağırlaştırırsın bazen. İşte bu sıralar böyle bir dönemdeyim. Her şeye saldırıyorum sünger gibi emiyorum. Doğal olarak yorgun düşüyorum. Hayırlısı.
Bunlardan biri de ay döngüleri. Dolunay, yeniay, yok diğer gezegenler ilgili hareketler derken hangi eylemi yapayım yapmayayım kaygısı hâkim oluyor gündemime. Ayrıntılara girmeden geçtiğimiz yeniay ritüellerime odaklanacağım. Hatta onların da hepsini yazarsam konu çok dağılır. En iyisi el yordamıyla bir konu üzerinde rota oluşturmaya niyet ediyorum. Kolaylıkla ve sevgiyle Olsun.
Bu yeniaya özgü ilk defa yüz maskesi aldım ve uyguladım. Ergenlikte bile beni üzmeyen yüzümün cildini onurlandırmak istedim. Hani bazen hep öyle kalacağını düşündüğümüz şeyler olur hayatımızda; ben de her ne kadar bir gün cildimin kırışacağını düşünsem de o zaman bu zaman değilmiş gibi yüzümdeki kırışıklıklarla henüz barışamadım. Maddi olanaklarım elverse güzellik salonundan çıkmayacak gibiyim.
Diğer bir alan da hem sağlık hem de ekonomik nedenlerden dolayı turlardan uzak kalmamdı şu sıralar. O yüzden görmüş olsam da Kaz Dağları ve Ayvalık turuna çıktım günü birlik. İyi geldi çam ormanları ve deniz havası...
Sizlerin de görmüş olabileceğinizi düşünerek ayrıntılara girmek niyetinde değilim turla ilgili. Fakat her zaman yaptığım gibi kendi cımbızladıklarımı verebilmek adına bazı bilgileri tabeladan aktarmak isterim. Bunlardan biri şu:
“Hasan Boğuldu bir aşk hikâyesini ve onun hazin sonunu anlatır. Obalı Emine’yle Ovalı Hasan’ın aşk hikâyesidir. Hasan’la Emine birbirini severler. Ancak ikisinin de yaşayış tarzları birbirinden farklı olduğu için kavuşmaları zordur ama yine de Emine’yi ailesinden ister. Oba geleneğinde ise Emine’nin Hasan’la evlenmesi için bir şart vardır. Hasan’ın köyden Oba’ya kadar hiç dinlenmeden sırtında bir çuval tuz getirmelidir. Hasan bunu kabul eder. Emine de Hasan’la birlikte gider. Hasan köyden bir çuval tuzu alır ve yola koyulur. İlk zamanlar zorlanmaz ama güneşin ve yorgunluğun tesiriyle terler ve çuvaldaki tuzlar sırtını yakmaya başlar. Emine töreyi bozmamak için dinlenmesine izin vermez ve yardım etmez. Hasan bütün gücüyle tuz dolu çuvalı taşımaya çalışır. Ancak belirli bir süre sonra takatten düşer, tuz çuvalıyla yığılır kalır. Bunun üzerine Emine çuvalı alır yola devam eder. Hasan Emine’ nin arkasından bağırır ve Emine ben gelemedim, sen benim arkamdan gel der. Hasan’ı o günden sonra gören olmamıştır. Emine onun gömleğinin bir parçasını derenin kenarında bulur. Hasan’ın sesi sürekli Emine’nin kulağında çınlar. Sürekli Emine’yi çağırır. Emine’nin durumu her gün daha da kötüleşir. En son dere kenarındaki bir ağaca Hasan’ın gömleği ile kendini asar.”
Evet, tabeladaki bilgiyi aynen sizlerle paylaştım. Yanındaki tabelada ise, Sabahattin Ali’nin şiiri yer alıyordu. Hadi onu da yazalım:
“Hasan Boğuldu Şiiri
Uzaklardan sesin aldım;
Çevreni derede buldum;
Nereye gittiğin bildim,
Hasanım arkandan geldim.
Sarı kâküllü, dal boylum;
Saz benizli, ayva tüylüm;
Tatlı sözlü, melek huylum,
Hasanım ardından geldim.
Köyden, obadan koğulan,
Duru sularda boğulan,
Toz köpük olup da dağılan
Hasanım ardından geldim.
Sarp dağlara getirdiğim,
Kavuşmadan yitirdiğim,
Ak kefensiz yatırdığım
Hasanım ardından geldim.
Emine’yi yaslı eden,
Kerem olup Aslı eden,
Dağı taşı sesli eden
Hasanım ardından geldim.”
Şimdi gelelim bunları neden aktardığıma! Rehberlik hizmeti artık turlarda zorunlu olduğu için süs niyetine de olsa acenteler birer tane bulunduruyor arabada. Öyle olunca burunlarından kıl aldırmayan rehberlerin de maşallah ağzından bal damlıyor. Tabii ben yaşadığım örnekler üzerinden gidiyorum. Onun için çoğul konuşuyorum. Mesleki alınganlığı önleyebilir miyim diye de bu şekilde belirttim. Hoş üzerine alınmak isteyen alınacaktır yine...
Her neyse genelde birkaç dil bilen bu rehberler yabancı gruplarla yaptıkları turlardaki anılarına da değinmeden geçemezler. Hatta bazen kısacıcık da olsa anlattıkları mitolojik öyküler üzerinden cinsiyetçi yorumlarını da her nedense bizlerle paylaşmakta sakınca görmezler.
Bu rehberimiz erkekti. Grupta da iki üç erkek vardı ve eşleri ile gelmişlerdi. Yani kimlere oynadığını sezebilmek adına bu ayrıntılara girdim. Çünkü konu Kaz dağları olunca İda dağı ve o ünlü öyküye değindi pek gönüllü olmasa da. Hani şu Zeus’un üç güzel kadın arasında seçim yapması ile ilgili olana. Dolayısıyla ‘kadının fendi’ gibi kendi sözcükleriyle konuyu aydınlattı onca kadının adına. Gülüşüldü. Varın artık siz düşünün bu rehberin ‘Hasan Boğuldu’ ile ilgili düşüncelerini.
Aslında yanıt tabelayı okurken arkamdaki bir grup kadından geldi. Aynı acenteda bulunduğum bir grup kadındı bunlar. Her kafadan bir ses çıktı öfkeli öfkeli. Emine ölmüş gitmiş ama bunlar Emine’yi bir ellerine geçirseler bir daha parçalayarak öldürecekler. Vicdansızlığından tutun da artık gerisini siz getirin...
Uzaklaştım hemen. Değiştiremeyeceğim şeyler bunlar. Ben ancak fark edersem ve kısmet olur da iyileştirebilirsem bende tetiklenenleri değiştirebilirim. Eril ve dişil söylemlerdeki bu tespitler ya da yargılamalar benim yaşamımda nerde vücut buluyor? Bunlardan nasıl özgürleşirim. İşte benim için araştırma alanları bunlar.Fakat benim kurduğum cümlelerden de anlaşılacağı gibi öfke ne kadar bulaşıcı gayet net görülüyor.
Bence öfke sınırlarla ilgili ipuçları verdiği için gerekli bir duygu. Fakat benim için büyük lüks. Çünkü elim ayağım titriyor, kalbimin çarpıntısından vücudum sarsılıyor, boğazımın bağırmaktan damarları şişiyor ve ben öfke geçtiğinde üzerimden tır geçmiş gibi pert oluyorum.
İşte bu yeniayda bu yazıyla birlikte öfkeyi bu şekilde yaşamayı bırakıyorum, yerine henüz anlamlar dünyamda şekli oluşan yenisini koyuyorum. Hoş geldin dünyama! Teşekkürler.