Sıcacık karşıladı bu akşam beni annemin evi. İçimde bir telâş. Tadını doyasıya çıkarmalıyım, annem komşudan dönmeden. Annem olmadan da ayrı güzel onun evi. Ben, onu her haliyle seviyorum. Annemli- annemsiz, kalabalık- sakin, dağınık- derli toplu, nasıl olursa olsun! Yeter ki temizlik koksun!
Bahar kokar annemin evi, mis gibi. Sabun kokar sandıkları ve saçları. Karanfil kokar nefesi. Tarçın kokusu ise, çok sevdiğim sütlaçların müjdecisi. Şimdiler de ise, salebin.
Evet, bu kokular içime işlemiştir kendimi bildim bileli. Bunların yanı sıra diğer zenginlikleri de farkındayım. Onun için diyorum ki, illa annemin evi.
Hele ki yetişme çağımın başında bayılırdım evde yalnız kalmaya. Yeter ki evden uzaklaşsınlar, her türlü işi yapmaya hazırdım. Bu taleplerimi kuşkuyla karşılardı annem. Bilirdi, sevmezdim ev işlerini. Temizliği severdim, temizlik yapmayı değil.
Bugün de telâşım, hazır hepsini bulmuşken – bir tencere yaprak sarması da var- biran önce tek başıma tadını çıkarmaktı. Koşuştururken ayağımı koltuğa çarptım. Çok canım yandı.
Canımın yangınlığı korkuya dönüştü. Başladım ağlamaya. Ya bir gün bu kapı kapanırsa.