“Olayı unut, dersi tut.”

Sözünü okuduğumda dersi tutabilir miyim bilmem, ama bu sözü çok tuttum. Sözü tuttum, inşallah özünü de uygulayabilirim. Çünkü ne yazık ki ben olayları anlatmaya devam ediyorum. Ancak o zaman temas edebiliyorum derse. Öyle olunca ister istemez bugün artık işime yaramayan o duygulara da temas ediyorum ve bu durum benim canımı yakıyor.

Gelin yine yaşanmışlıklar üzerinden gideyim. Adsızlığı korumak adına yer, kişi, öğreti adları gibi ayrıntıları es geçiyorum her zamanki gibi. ’Hikâye’ sözcüğü, benim anlamlar dünyamda gerçek, terim ve mecaz anlamlarıyla yerini bulmuştu. Dolayısıyla branşımın verdiği kibir ile bunun başkalarının anlamlar dünyasında da bire bir karşılığı olduğu yanılgısı zamanında çok canımı yaktı. İki kişiyle aynı durumu yaşamak dönüp içime bakmama neden oldu. Bende böyle işliyor. Canım yanmazsa dönüp içime bakma gereği duymuyorum. ’Hikaye anlatmıyoruz’ dediklerinde içim isyanla dolup taştı. Onlara da bu kırılganlığımı dile getiremedim. Alınganlık yaşadım. ‘Bunlar benim gerçeğim, yalan söylemiyorum,’ gibi içsel bir savunmayla iletişimi kestim. Sonraları o dile hakim oldukça anladım ki; kastedilen ayrıntılara girip uzun uzadıya anlatmayacağız demekmiş.

Olay bu. Ders ne ‘sözcüklere yüklenen anlam ne de kişilerin veya öğretilerin diline göre çeşitlilik gösterebilir. Senin sorumluluğun bunu sorularla ya da gereğinde açıklamalarla açmak, sağlıklı iletişim adına sorumluluğunu almak. Tabii bu zor olan. Kolay olan ise kaçmak.

Kaç kaç da! Nereye kadar!?Yaşam denilen süreli yayın sona eriyor. Niyetim, doyuma ulaşmadan ağzımdaki bu buruk tatla değil huşu içinde noktalamaktır bu yolculuğu. Öyleyse bir kez daha hatırlatayım kendime; yaşam sonuçlar değil, sonuçlara giden yolculuğumuzdur. Elde edilen başarılar, tatmin olunan bir hayat kimseye altın tepside sunulmadı. Öyleyse biraz nefes alalım, oyalanalım şuralarda.

Oyalanırken de bir başka yaşanmışlık üzerinden anlık çağrışımların yoğunluğuna değineyim biraz da. İzban’da vitamin şişemin silikonlu ambalajını açması için yardım istediğim kız açamadı, anahtarla da denedi olmadı, sonra açma şeridini buldu ve açtı. Bana dediği ise beni uykudan uyandırdı.

-Sonuca odaklandığımız için telaşla göremedik şeridi.

 Evet, sadece şişenin açılmasına odaklanmıştım. Telaşla birlikte duygularım, kaygılarım da benimle birlikte olduğu için telaşımı kızın uyarısından sonra fark edebildim. Kendime koyduğum kurallar var. Ojelerim bozulmasın, bir erkekten yardım istersem yanlış anlaşılabilirim, yanımdaki kıza yük olur muyum derken kızın zorlanması ile yaşadığım utançla kendimden uzaklaşmıştım yine. Alt tarafı bir yardım istedim. Değil mi? Sizi bilmem ama bende öyle yanıt bulmuyor bu basit haliyle. Depremler oluyor vücudumda.

“Hata yapmayan insan yoktur. Kişinin insanlıktaki derecesi, hatalarını kabul edip düzeltmek için gösterdiği gayret ve titizlikle ölçülmelidir.” Albert Einstein

Ben de böyle hatalar yapa yapa yapmamayı öğreniyorum diyeyim. Sözün büyüsüne inanan bir insan olarak bir başka alıntıyla devam edeyim.

“Aynı hataları sürekli olarak yapmamızın nedeni, muhakeme eden bir zihinle değil de amigdala üzerinden verilen tepkilerle çözüm arayışında olmamız...”

Ben de aynı hataları yapmaktan yoruldum. Havlu atıyorum.

Zamana yenilip kaybolsun gitsin istemedim bu an. Teşekkürler