Daha yataktan çıkmadan, hatta gece uykuya dalmadan önce, gün içinde yaptıklarını gözden geçirmek ve ertesi günün yapılacakları ya da karşılanmakta olan günün üzerine uzun uzun düşünmek, düşlerin yerini aldıysa, vay haline!
Gençkızken, yatakta biraz daha uzun kalıp düşlere dalmak nasıl da gevşetir, rahatlatırdı beni. Şimdilerde ise, yatak resmen işkence oldu. Sabahın köründe kalkıyorum ve hiç durmadan koşturuyorum. Öyle yorgun düşeyim ki, akşam resmen yorgunluktan sızayım diye. Amacıma da ulaşıyorum. Çünkü geceleri uyuyamak en büyük korkum. Bilirim, o kâbusu da! Tekrar yaşamak istemiyorum. Fakat bunda da bir terslik var. Fiziksel ağrılarım arttı. Doktordan randevu aldım, yakında gideceğim.
Tabii, isteğim bu konuda da denge. Olabilirse.
Nedir? Durdurabilmek kendimi. İnanın saat alacağım koluma. Sırf oturmak, rahatlamak; kendime dakikalardan başlayan ertelemeler sunmak için. Şöyle ki; nasıl herhangi bir alışkanlığı bırakırken, hep yalnızca bugün için diyorsam; “ Yalnızca beş dakika, on dakika gibi gittikçe yükselteceğim süreyi günlere. Bu konuda o kadar istekliyim ki, çevremdeki sesleri duyabiliyorum. Şükürler olsun!
Geçenlerde yine hızlı hızlı yürüyorum parkurda. Bir erkek sesi; “ Dur! Dur! Dur! “ diye bağırdı.Gayri ihtiyari, yavaşladım. Erkek yoktu ortalarda. Ara yoldan bisikleti ile çıkan, güzel giyimli bir kız çocuğunu gördüm. Anında karşıdan gelen motosikleti fark ettim. Motor, diğer şeride geçti; kız direksiyonu kırdı derken, kız bisikletten düştü. Dizlerini tutarak, bir yandan da ailesinin geldiği yöne bakarak ağlamaya başladı. Önce baba koşturarak geldi. Arkada anne ve annenin kucağında kızın kardeşi. Boynum arkada kaldı. Özellikle babanın tepkisini görmek için. Fakat yürümeye devam ettiğimden; sadece kolundan tutup kaldırdığını gördüm. Gerisi yok.
Onun yerini, kendi görüntülerim aldı. Kız çocuğu tam benim bisiklete binmeyi öğrendiğim yaşlardaydı. Hatta birgün yokuş aşağı gittikçe hızlandığım için virajı alamamış ben de caddeye çakılmıştım. Allahtan o an herhangi bir araç geçmiyordu. Sağ kolumun dirseğinde, aldığım yaraların en derininin izi durur hala.
Ne günlerdi be! Babamın erkek gibi kızı olmak yormuş beni. Tabii, hız kısmı benimle ilgiliymiş. Bugün bunu fark edebiliyorum. Ne olursa olsun, sonuna kadar gitmek, durduramamak… İyi de sonu var mı? Peki, faydası?
Yine iş geliyor dayanıyor, seçimler ve öncelikler kısmına. Odaklanmak, adanmak derken ustalığı da getirir; çarkın hızlanması, öyle ya da böyle kendini yok etmeye de varabilir. Hangisi hangisine yeğlenir? Kim bilebilir?