Gez ve Arpacık, tabanca ve tüfek gibi balistik muharebe silahlarında isabet oranını arttırmak için kullanılan terimlerdir. Gez, atıcının gözüne yakın olan, genellikle “V ya da U“ veya “çember“ şeklindeki kısımdır. Arpacık ise namlusunun ucuna yakın olan ve dikey bir tahıl tanesini andıran parçacıktır. Bazı silahlarda gez veya arpacık ya da her ikisi birden çemberin içinde bulunur.
Merminin hedefi bulması için atıcının sırasıyla; açık olan gözünü, gezi, arpacığı ve hedefi aynı hizaya getirmesi gerekir. Bu prensibi, özetlemek için genellikle göz, gez, arpacık kavramı kullanılır.
Bu teorik bilgiler tabii ki, kadının iç sesine uyarak ulaştığı ansiklopedik bilgiler. Yoksa spordan bile saymaz avcılığı o. Fakat ilham perisi nerden, nasıl bir çağrışım yaratacak onu da kontrol edemez ki kadın. Alt tarafı bir insan o, peri değil...
Öyleyse sözü bırakalım onlara. Bakalım ne söyleyecekler birlikte.
Gözlerim yolda aranıp duruyor, bir yakın teması, gözle de olsa bir selamı. Yok ki tanıdık bir Allah’ın kulu, çıksın ortaya. Tanıdık olmayanlara da verilen selam nedense doyurmuyor içindeki açlığı.
Hah işte, bak karşıdan bir arkadaşın eşi geliyor. Tuh, yürüyüş yolundaki jimnastik aletlerine yöneldi. Arkası dönük, başladı hareketlerine. Olmadı. Belki de dönüşte yakalarım, diye geçirdi içinden. Dönüşte yine umutları suya düştü. Bu sefer de arkası dönük, kültürfizik hareketleri yapıyordu adam.
Vardır Allah’ın bir hikmeti deyip umudu kesti. Fakat ikinci turda bir de baktı ki pozisyon çok uygun. Hazırlandı. Gezdirdi gözlerini onun etrafında, yaklaştı, yaklaştı derken göz göze geldiler ve aynı anda “Günaydın!“ dediler. Çarpıştı havada günaydınları. Bu, kadının çok hoşuna gitti. Göz, gez, arpacık! Hedefe ulaşıldı.
Rahat durmadı peri; açıverdi çocukluk sahnelerini. Nasıl da merakla izlerdi kovboy filmlerini. İyi ile kötü karşılaşırdı ıssız kasabanın meydanında. Eller silahları çekmeye hazır. Benim de bütün dualar dilimde, iyiden yana tüm umutlarım. Hep öyle öğretilmiş zaten, iyiler kazanır diye. Fakat bizim havada çarpışan günaydınlar gibi, kurşunlar aynı anda hedefi bulursa her birinde; dan dan…
Hepsi palavra, savaşta yoktur aslında kazanan. Barış içindeyse ancak doyurur yaşam.
‘Fakat istenilen değişik bir öykü ise’ dedi peri, öyleyse:
“Gelin kalıpları kıralım, öyküye öykü ekleyelim.”
Avcı A, Kız kardeşi K ile birlikte yaşamaktadır. A, her gün ava çıkar ve bir sürü kuşla döner eve her seferinde. K ise; ağzına hiç et sürmez, ortaklık etmemek için bu vahşete. Ayrıca A’ nın bahçesinde beslediği güvercinleri vardır. Hastalanınca güvercinlerden biri, ilgilenen K’dir. Hatta o, ölen güvercinler için bir mezarlık bile oluşturmuştu. Yolun kenarında, ayakaltı olmayan bir alanda gömüyordu onları.
Yine günlerden bir gün, yuvadan atılan yavru güvercini iyileştirmek için, evin içine aldı K. Diğerleri onu gagalayarak didiklemişlerdi. A, çok acı çeken yavru güvercini istedi K’ den.
“Ne yapacaksın? “ dedi K.
“Kafasını kopartacağım. Daha fazla acı çekmesine gerek yok” dedi A.
“Hayır!” dedi K isyanla. Ertesi gün sabah ezanına kadar sürdü bu işkence. Ezanla birlikte can verdi yavru güvercin. Çekilen onca acı sonunda, elde var kocaman sıfır.
Şimdi soruyoruz ben ve ilham perim:
Av kim, avcı kim?