Labirentlerle ilgili elimdeki dergiden bir alıntı yapacağım. Alıntı mitolojik bir öykü olduğu için isim belirtmiyorum. Çünkü yorumlara yer verdiğim sürece böyle genel bilgileri nereden aldığıma dair sorumlu hissetmeden paylaşmak istiyorum.
“Yunan mitolojisinde bu çeşit yerlerden ilkinin mimar Dedalus tarafından Girit Kralı Minos için yapıldığını anlatan bir hikâye vardır. Kral Minos, insan vücutlu, boğa başlı bir yaratık olan Minotor’u bir labirente hapseder. Bir gün Minos’un kızı Ariadne’nin sevgilisi Theseus, Minotor’u öldürmek üzere Girit’e gelir. Ariadne ona, Labirente girmeden önce çıkarken yolunu kolay bulabilmesi için bir yumak verir. Theseus, labirente girerken bu yumağın ipliklerini yere salıverecek, çıkarken de iplikleri toplayarak aynı yoldan geçip dışarı çıkabilecektir. Böylece Theseus, Minotor’u öldürdükten sonra yumak sayesinde yolunu bulup labirentten çıkmayı başarır.”
Aynı dergiden bir alıntıyla devam ediyorum. Yorumu kapsadığı için bu sefer isim belirtiyorum. Elif Dağdeviren‘in bir yazısından son paragrafı aldım:
“Unutma. Hayatını başkası için, başkası uğruna veya inatla yaşayamazsın... O zaman bir hayatın olmadığı için kimin peşinden gidersen git, teflon tavadan öteye geçemezsin. Sonra hayat seni kullanılmış teflon gibi çizer ve zehirlenip zehirlemeye başlarsın. Bir için olduğunu keşfet ve tüm bilgileri içselleştir ne olur! Esas olan sensin. Hayatını öyle bir yaşa ki her gün kendin olmaktan aldığın keyif daha da artsın.”
Gelelim bu iki alıntının bende çağrıştırdıklarına... Labirentler hep ders kitaplarımda ya da bulmacalardan çocukluğumdan zihnime kazanmış şekillerdir. Ödülle de bağdaştırmıştır aynı zamanda zihnim. Beklentisiz bir çaba değil yani benim için. Yumak da bunun tamamlayıcısı. Çünkü gözümü rengârenk yumakların kumaşların içine açtım ben annemin usta terziliğinden dolayı. Elim erdiğince de bulaştım bu renkli dünyaya fakat çıta annem örnek olunca çok yükseklerde kaldı. Baktım ki ödüle ulaşamayacağım, vazgeçtim bir noktada.
Teflon tava ise bayılırım bu örneğe de hem nalına vurur hem mıhına. Teflon tava gibi ol hiçbir şeye tutunma diye de algılarım bunu; tam tersi bu alıntıdan algıladığım ise; içine yerleştir ki bir için olduğunu hissedebilesin gibi.
Hele hele başkası uğruna ya da inatla yapmayacaksın bunu içini kirletmemek adına. Vay anam vay be! Bir yerlerden zihnimde yer etmiş bir cümleyi anımsattı bana; ”İyileşmeyi takdir ederiz, onu hak olarak kabul etmeyiz”. Ne anlamlı bir sözdür benim için. Bazen denk geldiğim candan ‘teşekkür ederim’ diyenlerin çağrıştırdıklarıdır. En güzel duadır benim için de.
Anlatacak o kadar çok şey birikti ki içimde. Elemem gerekiyor yoksa işin şirazesi kayıyor. Benim samimi iletişimde kullandığım bir cümle vardır ‘içime sorayım’. Çünkü karşı taraftan yeni bir bakış açısı gelmiştir ve ben onu nasıl algılayacağımı, içime alıp almayacağıma henüz karar vermemişimdir ve bekleme odasına alırım bu cümleyle.
Bak sen ben neler de yaparmışım, demek geldi içimden. Çünkü bunu o kadar doğal bir şekilde yapıyorum ki yazıya dökmeye kalkınca zorlandım. Olsun. Yapamadığımı düşündüğüm bir şeyi aslında doğaçlama yaptığıma da tanık oldum bu sayede. Teşekkürler.
Yazıdan koptum. Geri de dönmek istemiyorum. Malum kışın soluğu hissedilmeye başladı. Yavaş yavaş yumaklar ortaya çıkıyor. Ben de şişlerimi elime aldım. Fırsat bulabilir miyim bu yoğunlukta. Bilmiyorum. Sadece şu an emin olduğum şey hayatıma girmiş, öyle ya da böyle bana dokunmuş tüm kadınlara içten bir teşekkür etmek geldi içimden. İçimi ve sizleri seviyorum hemcinslerim. İyi ki varız ve iyi ki ilmik ilmik işliyoruz yaşamı! Teşekkürler.