Bu gün herhangi bir gün gibi kalktım ve yürüyüş yapmaya karar verdim. Hazırlandım ve saçlarımı taramak için aynanın karşısına geçtim. İtina ile saçlarımı taramaya başladım. Olur ya, ne kadar nazik tararsam o kadar az saçım dökülür diye düşündüm. Hatta ön tarafı biraz açılmış, gelince yağlayayım diye de aklımdan geçirdim.
Yürüyüşe çıktım. Epey sonra bir farkındalık yaşadım ve yıllar yıllar öncesine gittim. Lise yıllarıma. Ben İzmir Kız Lisesi’nde yatılı okudum. Çarşamba günleri saç yıkama günümüzdü. Teras gibi bir yerde de kuruturduk saçlarımızı. Her tarak vuruşumda dökülen saç teli olursa bayram ederdim saçlarım azalıyor diye. Çünkü saçımı toplamak için toka bulmakta bile güçlük çekerdim. Öylesine gürdü.
Bu gün günlerden yine Çarşamba… Ben sadece “ kıymetini bileydin ya “ diyebildim. Bu içsel bir oyuna dönüştü. “ Kıymetini bileydin ya “ ile başlayan cümlelere; kişi, eşya, hayvan, yer, şehir ve yavaş yavaş beni bırakmaya başlayan bedenimle ilgili isimler sıralandı durdu.Böylece, dudaklarımda hafif bir tebessümle oyalandım yürüyüş boyunca.
Eve gelince elimdekilerin kıymetini daha iyi kavradım. Sadece şu an var elimde. Sevgi, şefkat ve nezaket eşlik ettiği sürece, bir de baktım ki yaşam nice çarşambalara gebe. Oyuna dönüştürmek adına; uyaklı olsun diye, öyleyse diyelim hep birlikte “ Söbeee “!