Rahmetli babacığımın, çok sık söylediği bir sözdü; “ Ne kadar ekmek, o kadar köfte!” Bazen anlamına uygun söylerdi, bazen de sırf içinde” köfte” sözcüğü geçtiği için kullanırdı.
Örneğin bize kendi elceğizleriyle yoğurduğu, pişirdiği köfteleri, eşit sayıda dağıtırken de bu sözü çok kullanırdı. Aslında çok bolluk içinde geçmedi bizim çocukluğumuz, gençliğimiz. Orta halli bir memur ailesiydik sonuçta. Belki de kastettiği katık etmemizdi köfteleri. Belki de yine o yüzden, pilavı bile ekmekle yiyişim çocukken.
Uludağ sözlükte, hikâyeleştirdiği gibi bir sonuca da varmak mümkün.
“Yanlış kullanılmış sözdür, doğrusu ve hikâyesi şöyledir. İki adam çok açtırlar ve bir köfteciye giderler. Ceplerindeki para, ancak birer porsiyon köfteye yetecek kadardır bu adamların ve köfteler söylenir. Gelen köftelerden çok çok az yiyerek bolca ekmek yerler. Çünkü masada bulunan ekmek için fazladan ücret alınmamaktadır. Ekmekler bitince yine ekmekler gelir ve adamlarımız yine çok çok az köfteyle yeni gelen ekmekleri de mideye indirdikten sonra, köftecimiz olaya kızar ve meşhur “ ne kadar ekmek, o kadar köfte “ sözünü söyler.”
Bizimki de o hesap olabilir mi? Olabilir. Ne de olsa ekmeğin karneyle satıldığı bir çocukluktan geliyordu ebeveynlerimiz. Aç- açık bırakmadılar bizi. Şükürler olsun!
Rahmetli babam Giritliydi. “Bostana ineği bırak, Giritliği bırakma.” Derler ya, rahmetli tam tersi etten başka bir şey yemezdi. Nur içinde yatsın!
Laf lafı açtı yine, nerden nereye geldi sohbet. Aslında bir telefon konuşmasında, arkadaşım bu sözü söyler söylemez; çok tanıdık ve sıcak geldi bana. Hemen yazmalıyım dedim. Dedim demesine de not almadığım için, asıl mevzu kaynadı gitti.
Unutmadan, ekşi sözlükten anlamını da yazayım sözün:”Her şeyin karşılıklı olduğunu anlatan, ne ekersen onu biçersin tadındaki, biraz da serzeniş dolu deyim.”
Bir söz beni aldı nerelere götürdü yine. Tabii, bu süreçte oğlumu da kader aldı, babamın yanına götürdü. Benim kollarım yine boş kaldı.