Şeker, bizim bahçeye geçtiğimiz bayram çıkıp gelen felçli kedi. Onunla ilgili oldukça meşakkatli bir dönem yaşıyoruz. Bunları ne kadar ayrıntılı paylaşacağım konusunda bir karar vermiş değilim. Kalemim beni nereye götürürse gideceğim her zamanki gibi.
Yine her zamanki gibi ne şiş yansın ne kebap misali nasıl dillendireceğim konusunda da kaygılarım var. Hadi bu kaygılardan kurtulmak adına tespit yaptığını baştan bildirirsin olur biter dedim. Bir tek sözcük kurtarır mı yapacağım gafları? Şüpheli.
Son zamanlarda iletişimde sık kullanıldığına tanık olduğum bir sözcük ‘ tespit’. Genelde dedikodu yapmadığını vurgulamaya çalışan insanlar kullanıyor. Benim de sorgulamaya başlamama neden olan böyle bir olaydı. Üstü kapalı aktarırsam olay şöyle gelişti; güncel bir platformda etkinlik düzenleyen kişilerden biri son anda gelmiş ve mikrofonu kapmıştı. Etkinliği düzenleyen diğer iki kişiden biri diğerine döndü ve dedi ki “ Gördün mü aynı şeyi yaptı. Eziyeti çeken biziz ön plana geçen yine o.” Sonra bana döndü ve dedi ki “Bu bir tespit dedikodu değil.”
Bir şey diyemedim. Sözlük anlamlarından biri olan ’bir durumu kuşkuya yer vermeyecek biçimde gösterme, belirleme, saptama’ anlamında bunu söyledi sanırım arkadaş. Fakat kime göre neye göre demekten alıkoyamıyorum kendimi. O günden beri araştırmaya açtığım bir sözcük oldu tespit.
Dedikodu dışsal olmuyor sadece. İçsel dedikodu var, kendi kendinin dedikodusu yapmak var, var oğlu var. En iyisi onları bir başka yazıya bırakalım da biz tespitten özellikle de Şeker üzerinden tespitle yazıya devam edelim.
Kerata çok tatlı! Fakat bu tatlılıkların arkası kesilmiyor ve ben kendimi durduramıyorum. Bu da benim canımı yakıyor, üzülüyorum. Yetersizlik duygusuyla baş etmekte güçlük çekiyorum. Sayıları arttıkça ilgim bölünüyor, enerjim azalıyor ve bu beni isyana sürüklüyor, içim bas bas bağırıyor ‘adaletin bu mu dünya’!
Dünya bir sürü acıya tanık oluyor. İzlememek adına oldukça çaba sarf ediyorum. Televizyon başta olmak üzere sosyal medyadan da uzak duruyorum. Fakat burnunun dibindeki gerçekleri de onlar üzerinden okumak kaçınılmaz oluyor. Yaşam gözüne gözüne sokuyor. Sistemle ilgili kısmında gördüklerimden yola çıkarak tespitler yapmak bana iyi gelmiyor. Görülmeyenin ardındakileri bilmediğim için dedikodudan öte geçmeyeceğine inanıyorum. Dedikodu yapmak da enerjimi emiyor. Kendi tarafımda kalıp çözüme odaklanmak yaşama dair umutlarımı daha çok besliyor.
Bu kadar girişten sonra asıl konuya gelelim yani Şeker’e. Çok küçük ve özürlü olduğu için geldiği günden beri ona karşı ilgim daha farklı. Daha küçücük çocukken yaptığım gibi onu kucağımdan indirmiyorum resmen. O da beni annesi sanıyor üzerimdeki giysileri emmeye çalışıyor. Hatta bir arkadaşımın önerisiyle kokumun sindiği giysilerimle onu yatırıp uyutmaya çalışıyorum. Tabii bunun bedeli günlerdir benim uykusuz kalışım oluyor. Süreç devam ediyor. Alınan yardımlar alınıyor ilgili sorunlar ne ise. Koşuşturup duruyorum.
Süreç devam ediyor ama ben nedense pek ayrıntılara girmek istemedim. Öyle olunca sözü de fazla uzatmaya gerek yok. Bu arada tabii benim Şeker’ le ilişkim üzerinden ‘tespitler’ yapılıyor, ben Şeker üzerinden kendime dair ‘ tespitlerde’ bulunuyorum derken ortalık kaynıyor. Zaten gerekli yardımları aldığım alanlarla ilgili kurum ya da kişilerle olsun ‘ tespitleri’ her zaman hepimiz yapıyoruz. Bir kaostur gidiyor. Ben de kendi kaosum içinde dinginliğe ulaşmak adına Özlen’ in adı geçen kavramlardan bazılarıyla arası nasıl ona bakıyorum. Araştırmak isteyene alan çok. Kolaylıkla ve sevgiyle olsun.