Kalktım, sabahı dinledim. Dinleyebilecek kadar sakindim. Çünkü gece yarısı kalkıp köpeklerin kemiklerini haşlamıştım. Soğumaya bırakmıştım. İşin kolay tarafı kalmıştı.
Fakat birden annemin ekmeğinin olmadığı geldi aklıma. Fırına gitsem mi yoksa biraz oyalansam mı derken, bir telaş geldi çöreklendi yüreğime.
O da ne? Bekçi düdüğü! Hayırdır inşallah! Perdeyi araladım. İki polis mi ya da bekçi mi, karanlıkta pek sezilmiyor. Ramazandayız ya, onunla mı ilgili acaba! Neyse ne! Bir güven geldi oturdu içime. Hemen giyinip çıktım ekmek almaya.
Köşeyi döner dönmez, iki kelli felli adam çıktı karşıma. Ürkerek geçiyordum ki yanlarından, kulağıma çalındı:
-Sen şimdi iki battaniyeye sarılır…
Dedi içlerinden biri.
İçim cız etti. Kendiliğinden bir ses dedi ki:
-Siz şimdi gidip uyuyacaksınız…