Kampta çadır komşum kitabımı getirdi. Okumuş. Beğenmemiş. “ Bu kadar methettikleri kitap bu muymuş? Dünkü çocuk, gezdiği yerleri anlatmış. Ne yapayım ben, onun gezdiği yerleri? Üstelik daha gencecik, bu kadar övünme niye?” Gibi sıraladı bir sürü olumsuz geri bildirimi.
Bir de; kitabı önce ben okumuştum ve demiştim ki:
“Ağırlıklı olarak internet ortamına ait bir jargon ve yabancı dile yatkın espriler var. Onun için internetim açıkken bir kez daha okumak istiyorum.”
O görüşüme de gönderme yaptı; “Yok ya, ben yıllardır bilgisayar ortamındayım. İlgisi yok. Sadece hava atmış kız gezdiği yerlerle.” Dedi ve gitti.
Ben yaşlarda bir kadın arkadaş bu diyoluğu ( daha doğrusu monolog demem gerekiyor) yaşadığım kişi. Kızı ve torunuyla kamp yapıyor. Okuyan biri olunca yakınlaşmak istedim. Bir sohbetimiz sırasında, konuşmaya son noktayı, onun şu cümlesi koymuştu; “ Anlam arama.”
Ben de kitap evinin vitrininde; Hazal Yılmaz’ın “ Anlam Arama “ adlı yapıtını görünce hemen aldım. Hem arkadaşıma güzel bir jest olur, hem de bana mesaj olur dedim kendimce. Kitabı ona almasam da, birlikte okumaya karar vermiştim.
Nitekim kampa geldiğimde, aynen sizinle şu an paylaştığım gibi onunla da duygu ve düşüncelerimi paylaştım. Meğerse bilmem kim(medyatik bir kişi, tanıdığım, fakat şu an adını anımsayamadığım) programında çok methetmiş bu kitabı. Arkadaşım da alıp okumayı düşünüyormuş. Sevindim. Her ne kadar kişisel jestimin görülmediği veya görülmek istenmediği gibi bir kanı oluşsa da, oradan çabuk çıktım. Kendim de, eylem bazında duygularıyla başı dertte olan biri olarak; “ olabilir” dedim.
“Olabilir”, bu sözcük çoğu zaman hayatımı kurtarır. Bu sözcük sayesinde yeni ilişkiler için risk alabiliyorum. Yine bu sözcük sayesinde her şeyi kişiselleştirmiyorum. Çünkü biliyorum ki dünya benim etrafımda dönmüyor. Teşekkürler.