“Bir çocuğa, bir eşyaya, bir eşe, bir nesneye ya da bir kişiye “ sahip “ olmaya değil, o deneyimin sende yarattığı hisse odaklanmalısın. Çünkü tasarımına ruh üfleyecek olan güç niyetinle ilgili hislerindir.”
Diyor kitapta.”Gelecek Geçmişi Şekillendirir” adlı kitabında Meltem Reyhan.Ters köşe anlatımlar kafa karıştırıcı olsa da yeni araştırmalar için alan açtıklarını düşünüyorum.
Bu görüşü desteklediğini düşündüğüm bir telefon konuşması geçti arkadaşımla aramızda. Artık yüz yüze görüşmelerinin yerini ne yazık ki telefon görüşmeleri aldı. Yakında o bile zor gelecek bu izolasyon devam ederse. Kendi kendimize konuşmaya başlayacağız. Yanarım adımız deliye çıkacak.Bunca zaman akıllı olalım diye popomuzu yırtarken.Müthiş bir paradoks.
Şöyle dedi konuşmasının bir yerinde arkadaş:” Kendimi ölüm döşeğinde düşünüyorum da o kadar net ki içim, yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymayacağım.”Hayran kaldım tespitine, tespitini paylaşırkenki sesinin tınısına.
Ben de dedim ki: “Kendime acımadığım ender anlarda ben ancak şunu söyleyebiliyorum kendime, Özlen bütün bu yaşadıkların olmasaydı bugünkü sen olamazdın, lütfen yola devam.” Fakat sende olanı yaşamak isterim şahsen. Ne büyük bir aşama yaşadıklarından yola çıkarak kendinle barış, dedim ve umutla kapattım telefonu.
İşte yine ne yaşarsak yaşayalım geçmişte, bugün olduğumuz yerden onlara baktığımızda gelecekle ilgili görüntüler bir tesadüf olmaktan çıkıyor. Realitemiz oluyor.Temcit pilavı gibi söylüyorum hep. İçime işlesin, niyetimi hatırlayayım diye. Yoksa çok çabuk unutuveriyorum yaşamın hay huyu içinde.
Çocuğa,eşyaya,eşe, nesneye ya da kişiye neye sahip olmaya kalkıştıysam elimden kaydı gitti. Bugün sahip çıkmak ile ilgili o kadar yalvarıyorum ki Tanrı’ ya. Özlen olarak nerede duracağıma dair farkındalıklarımın artması, kolaylıkla ve sevgiyle uygulanır olması için, inanın çırpınmaktan yorgun düşüyorum bazen. Yorgunluktan uyuyamıyorum, gayri gerisini varın siz düşünün.