Malum ekonomik sıkıntı öyle ya da böyle hepimizin başında az ya da çok. Fakat eskisi kadar kolay değil bu yoksulluğu paylaşmak. Annem hep der, biz çocukken çok yokluk çektik ama çevremizdekiler de yokluk içinde olduğu için bize katlanılması kolay gelirdi. Vardı zenginler ama belki de biz onların nasıl yaşadıklarına tanık olmadığımız için o kadar etkilemezdi bizi varlıklı olmaları.
Şimdilerde öyle mi ya! Zenginlerin nasıl yaşadığına tanık olmaktan belki de bu kadar tetikleniyoruz ve öfkeye boğuluyoruz. En basitinden yenice yaşadığım bir örnekten bahsedeyim, belki ben gibi sıkıntı çekenler umut oluruz birbirimize. Ne demişler umut fakirin ekmeği.
Geçenlerde sosyal medyada kırmızı dut paylaşmış biri. Canım çekti. Bugün manavdan birkaç zorunlu şeyi alırken fahiş fiyatlar karşısında, gördüğüm halde kırmızı dutun fiyatını sormadım. Bazı şeyleri düşünerek teselli ettim kendimi. Manavın bir arka sokağından geri dönmeye karar verdim köpeğim de rahat yürür diye. Kullanırım aslında o sokağı ama hiç fark etmemişim. Belki kız çocuğu yemese yine de dikkatimi çekmezdi. Baktım ki kırmızı dut ağacı. Kıza tadını sordum nasıl diye. Hala şüphedeyim; sokakta ve bedava ya, vardır bir bit yeniği diye. Kız güzel deyince, İrene’yi bağladım ve rahmetli babaannemin turfanda tattığı şeylerde güldüğü gibi güldüm yapmacık da olsa kırmızı dutu ağzıma atarken. Kıza da açıkladım belki iyi gelir ona da diye.
Kız aşağıda da bir tane daha var dedi. Dedim orada tekrar durup köpeğimi bağlayamam. Neyse kız iyi günler diledi gitti. Biz İrene ile yola koyulduğumuzda baktım kız aşağıdaki duttan da yiyor. İlgisiz kalamadım. Gerçekten ağacın yanına vardığımda yenilmeyecek gibi değildi, diğer ağaçtaki dutlardan daha iri ve parlaktı bu ağaçtaki dutlar. Yedim. Şükrederek eve geldim.
İşte mucize deyince büyük büyük şeylere takılıp ihtiyaçlarımızın aslında her an gözetildiğini unutuyoruz ya! Bir yandan içim acıyor böyle anlarda bir yandan da inancım tazeleniyor aslında. Züğürt tesellisi diyebilirsiniz. Genel- geçer yargı bu doğrultuda olduğu için ben de etkileniyorum ve korkuyorum tabii. Fakat geçenlerde bilgisini cömertçe paylaşan birinden Mahatma Gandhi’ nin yatmadan önce her gece aynı duayı ederek ilke merkezli bir yaşamı kendine örnek alışının göstergesi bir duanın fotokopisini çekti verdi bana. O duanın bir yerinde diyor ki:
“Eğer paradan yoksun bırakırsan, bana umudu bırak.”
Kastettiği bu olsa gerek, çıkmadık candan umut kesilmiyor. Ben de çoğu insan gibi aç- açık kalacağım diye çok korkuyorum. Fakat korkunun ecele faydası yok. Ne yaşanılacaksa Yüksek Gücüm yar ve yardımcım olacaktır. Evet, bazen isyan edebilirim ama inancımdan yemek zorunda değilim.
Yine bu sıralar özellikle yaşadığım yer aynı zamanda doğduğum ve atalarımın da yaşadığı yer olduğu için orayla da ilgili sorgulamalarım yoğun. Kaçıp gitmek istedikçe buralardan sanki bir kuvvet tarafından tekrar savrulup geri geliyorum kısa süreli uzaklaşmalarım olsa da. Bu gelgitler de çok yordu beni. Şimdilerde bir karar aldım, zorlamayacağım. Belki de köklenmeyle ilgili tanıklık etmem gerekenler var diyorum, planlar yapıyorum ama sonuca odaklanmamaya özen gösteriyorum. Doğadan öğrenmeye çalışıyorum bazı şeyleri. “Bir söğüt gibi yaşadığın yeri sevmeyi ağaçlardan öğren,” diye bir yazıya denk geldim geçenlerde. Söğüdü çok seviyorum ya, inşallah dedim içimden.
“Her arayan bulamaz ancak bulanlar yalnızca arayanlardır.” Dönüşümün doğası tam da böyle, paradoks gibi görünen bir sır içeriyor. Sır sözcüğüne yüklediğim anlam da benim için açılır, hissedilir, görünür, işitilir hatta kokusu ve tadı da bilinir olsun hakkımda hayırlıysa. Teşekkürler.