Biz dört dişi aynı mekânda yaşıyoruz. Ben, annem, köpeğim İrene ve sokak kedilerimden biri olan Maviş. İrene ve Maviş’ i kısırlaştırdım, biz ise malum yaştan dolayı tedavüle ayrıldık. Dişiliğin rolleri üzerinde uzun uzadıya durulabilir. Ben, gündemimden hareketle annelik üzerinden bir örnekle giriş yapacağım yazıma.

 Bu sabah İrene’yi dolaştırmaya çıkardığımda; ağzında düz, beyaz, şeffaf poşet parçasıyla bir tekir kedi çöp varilinden atlayarak çıktı karşımıza. Hızlı hızlı önümüzden giderken İrene kaldırdı kulaklarını, dikti gözlerini sonra da hızlandırdı patilerini. Önde kedi, arkasında İrene ve bir kayış uzunluğundaki ara farkı ile onun arkasında ben hızlandıkça hızlandık ara sokakta. Yıkık, virane evin önüne gelince demir bahçe kapısının aralığından zıpladı atladı bahçeye kedi. O zaman anımsadım geçenlerde o bahçede yavrusuyla gördüğüm kediydi. Onun da benim gibi bir tek yavrusu vardı gördüğüm kadarıyla ama anladım o zaman; o ne kokusu aldıysa boş poşeti götürüyordu yavrusuna. Ben de öyle yıllarca evladımın peşinden koşturdum, kendi en iyi bildiğimce yedirdim, içirdim, boş hayaller peşinde koştum, onların beklenti olduğuna dair uyanışlar yaşasam da zaman zaman. Bütün bunları anımsayınca içimden bağırdım kediye:

“Bırak boş poşeti! Aldatma kendini.”

Kedi duydu mu bilmem ama ben duydum Gupse Özlen’ in sesini. Acı ile ızdırap arasındaki o ince çizgide biraz dolaşmasına izin verdim. Sonra yine İrene kızıma odakladım dikkatimi. Acayip bir sıkışmışlık yaşıyoruz onunla oyun alanlarımızla ilgili. Çünkü dengeler değişiyor bizim dışımızdaki olaylar, durumlar yüzünden. Belediyenin üç parkı birleştirmesi, diğer parktaki Badem’in kendi çetesini kurması, bir başka parktaki köpeğin artık olmaması ve bize orada bir alan açılması derken değişiklikler yönetilemez hale getirdi oyun saatlerimizi. Sakin bakılırsa aslında ’al gülüm ver gülüm’ yaşam devam ediyor.

Değişiklikler karşısında direnen benim. Bir parçam kendimi saklarsam güvende olacağıma inanıyor ve çocukluk programımı sürekli aktif tutuyor. Divan altlarına saklanan, yorgan altlarında düş kuran ve yüklüklerde saklambaç oynayan çocuk yanım gibi yapasım geliyor. Oysa yaşam bazen açığa çıkmayı ve kendini göstermeyi gerektiriyor. Gizlenmeyi tercih eden parçamı ve açığa çıkarak kendisini göstermeyi isteyen parçamı şimdi dengeli olarak aktive etmeyi ve doğru zamanda doğru şekilde deneyimlemeyi seçiyorum. Gizlenmenin güvenliği ve açığa çıkmanın ışıltısı birlikte uyum içinde hayatımda çalışsın. Âmin!

Berna Deniz Özcan’dan aldığım olumlamalarımı her seferinde belirtmeme gerek yok sanırım. İsimlerin çok da altının çizilmesi taraftarı değilim bazen. Örneğin buradan NLP ile ilgili notlarıma geçeceğim, her seferinde Sonay Sunucu hocamın da adını zikretmekten kaçınıyorum. Bunlarla ilgili görüşlerimi zaman zaman paylaştım, gerekirse tekrar tekrar içine de bakarız ama şimdi konuyu dağıtmamak adına burada salıveriyorum.

“Bilmiyorum” sözcüğü bir zamanlar her şeyi bilen Özlen’in son zamanlarda alçak gönüllüğü ele alacağım diye çok kullandığı bir sözcük olmuştu. Fakat NLP notlarımda Dil Labirentleri başlığı altında verilen tuzaklarda “Bilmiyorum Tuzağı” diye bir madde de var. Tabii bu madde gözüme sokulunca kendi içimde en çok belirsizlik yaşadığım bir konu geldi aklıma. Bir erkek ile yakınlaşmak isteyip istemediğime dair yaşadığım kararsızlık karşısında en çok sığındığım yanıt bu: “Bilmiyorum.”

Bir erkek girseydi hayatıma ne olurdu? Bilmiyorum.

Şimdi “Bilmiyorum Tuzağı” nın sorularına geçmeden önce açıklama kısmında yazanı söylüyorum:

“Genellikle kişi bilir ama ‘bilmiyorum‘ der.”

Sorular şöyle:

“ Eğer bilseydin ne derdin?”( Buyur gel hayatıma deyip davet ederdim.)

“Tahmin et!” ( Çok heyecanlanırdım. Sonra o öfori hali geçince kaçacak delik arardım. Aklıma kaçmadan ve saldırmadan yakın bir ilişki yaşanacağına dair paylaşımlar gelirdi. Mümkün olabileceğine dair umutlanırdım. Evet, yaralarımı tek başıma sarmak zorunda değilim derdim. Partnerimin de böyle bir sorumluluğu olmadığının bilincinde olarak bir profesyonelden yardım alırdım.)

“Uydur!” (Belki de o beyaz atlı prens vardır ya!)

“Bildiğini hayal et!”( İşte ediyoruz ya! İki uçta salınıp duruyoruz ve sonunda dengeye geliyoruz inşallah!)

“Kimler bilirdi ve eğer burada olsalardı ne derlerdi?” ( Gizlim saklım yok şükürler olsun farkında olduğum kadarıyla. Yanımda olurlarsa annem ve kardeşlerimin diyecekleri şu olur:

-Nasıl olsa bize dönüp gelecektir yine.

Nasıl ama açtıkça açılıyor... En iyisi günün olumlamasının bir bölümünü yazıp bugünü de karşılayalım sevgiyle.

“Hayatım boyunca bilerek veya bilmeden birçok rolü üstlenmek zorunda kaldım. Bunların birçoğu bana uygun değildi. Ancak ailem ve toplum tarafından onaylanmak için bu rolleri kabul ettim. Bugün burada bana uygun olmayan bütün rollerimle ilgili tüm kabullerimi, onaylarımı, içselleştirmelerimi, özdeşimlerimi, bağlantılarımı ve atasal dolanıklıklarımı serbest bırakıyorum. Bu rollerden bütünüyle özgürleşiyor ve sadece özüme uygun rolleri sevgiyle kabul ediyorum. “

Teşekkürler.