Günlerdir yaşadığım olaylarda nasıl iki uçta gidip geldiğimin göstergesi olarak papatyalara taktım. Mevsim gereği yeşillik alanlarda papatyalara rastladıkça koparıp koparıp fal bakasım geliyor tıpkı yeni yetme yaşlarımdaki gibi. Seviyor sevmiyor diye bakardık o zamanlar. Şimdi yelpaze genişledikçe genişledi. İlgileniyor ilgilenmiyor, hoşlanıyor hoşlanmıyor, korkuyor korkmuyor, kıskanıyor kıskanmıyor, fırçalıyor fırçalamıyor, istiyor istemiyor gibi uzayan listenin sonundaki çıkarımım; aslında duygularımda nasıl da iki uçta gidip geldiğimin göstergesi bu papatyalara saplanıp kalışım.
Papatyalar uzanıp koparabileceğim yerde (ki ben yıllardır çiçekler dalında güzeldir anlayışına özen gösteren biri olarak koparmaya niyetimin olmadığını da belirteyim) ama duygularıma temas etmek öyle kolay olmuyor benim için. Bazen yıllarımı aldığı bile oluyor. Bazılarına da belki ömrüm yetmeyecek, bilmiyorum. Tek bildiğim yaşadıklarımı romantik argümanlarla çarpıtarak illüzyonun içine girmek istemediğim.
Ece Gamze Atıcı, düzenli aldığım bir dergide röportajına denk geldiğim bir yazar. Kitaplarını alıp okumadım henüz. ‘Edepsizin El Kitabı’ hem adı hem de bahsedilen içeriği açısından dikkatimi çekti. Diğer kitapları da ‘Âdem Aynası’, ‘Nar’ ve ‘Aile Geleneği’. Referans noktası anladığım kadarıyla zıtlıkların birliği. Sonuçta şu an ‘iyi’ ‘kötü’ diye nitelemekten yana seçimimi kullandığım iki ucun birbirine düşman ya da birbirinden üstün olmadığının kurgu ile belirtilmesi, benim için alıp okunmasına yeterli gerekçeler. Bunu hatırlatacak eserlerle iletişim halinde olduğum zaman, biraz olsun mükemmellik anlayışım esneyebiliyor, gerçekle temasım sağlanıyor. Şükürler olsun.
Bu iki uç; ‘Ölse de kurtulsam’ ile ‘Aman ölürse ben ne yaparım’ dediğimiz anların toplamı yani. Sözcüklerle oynadığını düşünen ben, bazen yıllardır yaptığım mesleğimi nasıl yerine getirdiğime şaşırıyorum. Buna örnek bir anekdot aktarmak istiyorum.
Bir grup çalışmasında kapı önüne alınan kedili paspas üzerine, kimin aldığına dair yorum yapmıştım. Bir arkadaş bunun ‘önyargı‘ olduğunu söyleyince şaşırmıştım. Çünkü olumlu şeyler söylüyordum. Bana göre önyargı, adı gibi olumsuzluk içeriyorsa önyargı olurdu. Hep önyargıların hayatımızı zindana çevirdiği söylenirdi ya, onun için olumlu olunca önyargı olmaz gibi bir sanrıya kapılmışım ve bunu da doğru sanmışım. Benim ruhsal, zihinsel uyanışlarımdan biridir bu. Bugün biliyorum ki; olumlu ya da olumsuz önyargı şeyleri ve insanları etiketleme sanatı. Belki daha fazlası da vardır. Kim bilir.
Gelelim ‘Edepsizin El Kitabı’nın neden bu kadar ilgimi çektiği konusuna. Çünkü yıllardır alıp kabul ettiğim bir etikettir ‘edepsizlik’. Hâlbuki çoğu insan gibi sadece bazen edepsizce davranabiliyorum. O kadar. Fakat bunu dışarıya nasıl anlatacağımı bırakın, ben kendi kendimi nasıl ikna edeceğim onu bile bilmiyorum. İşte bu farkındalıktan yola çıkarak belki bu kitapta işime yarayacak birkaç şeyi öğrenirim diyorum. Hoş, ben hiçbir zaman aletlerin kullanma kılavuzlarını okumam. İşime yarayacak bir iki şeyi ustasından öğrenirim ve onunla yetinirim. Benim de kullanım kılavuzum yaratıcı tarafından muhakkak içime yerleştirildi. Niye iş kendime gelince bu kadar basit bakamıyorum meseleye. Niye?
Böyle sorular da sormayacakmışız evrene. Nasıl daha fazlası aydınlanıyor diyorum o zaman? Teşekkürler.