“Çıldırıyorum herhalde, yollara çıkıp insanlara “Mendiliniz kanıyor! “ demek istiyorum , “Mendiliniz kanıyor! “ Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar? “ diyor Edip Can Sever.” Siz kanamadığınız için, kanınız çekildiği için, beyaz bir keten mendil gibi kuruduğunuz için kanar mendiller. “diye de devam ediyor.
Böyle dile getiriyor yazar umarsızlığı alıntıda. Benim de bu konuda çok canım yanıyor, benim de boynum bükük. Üstelik umarsızlıkla, umursamazlık, hatta açık fikirli olmak adına umamazlık gibi bir sürü kavram kargaşası da yaşıyorum kendi içimde. Bakıyorum yaşamın içinde bana göre “kokuşmuşluk “ diyebileceğim olaylar yaşanıyor, ama çevrede tık yok. “Özlen, sen yine aşırı duygusal bakıyorsun olaya, abartma. “diyorum kendi kendime. Böyle, sözüm ona “açık fikirli “ davrana davrana, bir de baktım ki, beni artık hiçbir şey hayrete düşürmüyor. “Olabilir “ deyip geçiyorum her şeye.
Bu olabilirleri o kadar abarttım ki; taraf olmak iki yetişkin arasındaki ilişkiye müdahaledir diye, fikrim sorulduğun da “taraf “ olarak algılanırım diye, herkese de “olabilir” deyip geçtim. Kendimden taraf olmanın bile sorumluluğundan kaçışa götürdü bu beni. Kopkoyu bir yalnızlık içinde buldum kendimi.
İyi de oldu. Çünkü o koyu yalnızlığı görmeseydim, belki de hiç kendime gelmeyecektim. O koyu yalnızlık yutacaktı beni.
Bugün çözümü, önceliklerimi belirlemek ve onlar adına sorumluluk almakta buldum. Tabii, yapabildiğimin en iyisini yapıp kenara çekilmenin de, başkalarının önceliklerine saygı duymanın bir işareti olduğunu anımsamaya çalışarak.
Önceliklerimin başını ben çekiyorum. Bir OKS sınavında soru kökü olarak çıkmıştı:” Ben 1’im. Yanıma gelen her sıfır değerimi arttırır. Fakat 1 gidince sıfırın hiçbir değeri kalmaz.” diye. Zaman zaman bunu bencillikle nasıl ayıracağım konusunda çelişkiye düşsem de, o gün için gerekeni yapıp geçiyorum.
Kendime sorumluluklarım; bedenime, ruhuma ve zihnime iyi gelecek şeyleri bir yaşam tarzı olarak oturtmak. Örneğin; günlük yürüyüşlerimi yapmak, Yüksek Gücüm dediğim Tanrı ile iletişimimi güçlendirmek ve bol bol okumak. Yeni yeni yazmak eylemi de buna katıldı.
Sonra da birlikte yaşadığım kişilere ve canlılara (köpeğimiz ve çiçeklerimiz gibi) karşı sorumluluklarımı yerine getirmek. Ardından bütüne hizmet etmek adına dışarıda yapılabileceklere, gücümün yettiğince bir el atmak.
“Bir vizyon kim olabileceğimizi görebilmemiz için kim olduğumuzun üstüne çıkmamızı mümkün kılar. Bir vizyon ne olabileceğimizi görebilmemiz için ne olduğumuzun üstüne çıkmamızı sağlar. “ diyor yazar “Duvarı Aşamıyorsan Bir Kapı Aç! “ adlı yapıtında. Asla vazgeçmememiz adına da bir yaşamdan kesitlerle destekliyor görüşünü. Şöyle ki:
1831-İşte yenilgi
1832-Eyalet Meclisi seçiminde yenilgi
1833-Tekrar işte yenilgi
1834-Eyalet Meclisine seçildi
1835-Sevgilisi öldü
1836-Sinir krizi geçirdi
1838-Sözcülük seçiminde yenilgi
1840-Seçmen olarak yenilgi
1843-Kongre seçiminde yenilgi
1846-Kongreye seçildi
1848-Kongre seçiminde yenilgi
1855-Senato seçiminde yenilgi
1856-Başkan yardımcılığı seçiminde yenilgi
1858-Senato seçiminde yenilgi
Bu “başarısız adam”kimdi? O,1860’da ABD Başkanı seçilen Abraham Lincon’dü .